ŞEHİR > YAŞA > Tadına Bak > Bir Kahvenin Kırk yıl Hatırı Var

Bir Kahvenin Kırk yıl Hatırı Var

Türk Kahvesi

13.07.2018
Öğütülmesinden hazırlanışı ve servis edilmesine varan süreçde bambaşka bir kültür Türk Kahvesi. Ve bu kültür sadece bize ait olan ve bizden değer taşıyan bir geleneksel damak tadı. Şimdiden afiyet olsun.

Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metoduna verilen addır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikram edilmesiyle kendine özgü bir gelenekten gelir. Telvesi ile ikram edilen tek kahve türüdür.

Türkiye'de hiç yetişmeyen bir ürün olduğu halde pişirilme yöntemiyle ortaya dünyaca meşhur bir lezzet sunmanın gururunu bize yaşatan, bir fincanının kırk yıl hatırı olan Türk kahvesi, mutfak kültürümüzün zengin bir birikimi olarak kültürümüzde önemli bir yer tutuyor. Kültürümüze sıkı sıkıya yerleşmiş olan Türk kahvesinin kökenine biraz göz atalım;

1. Kahvenin Kökeni

Kahvenin kökeni Arap yarımadası olarak bilinir. İlk bilgiler 10. yy’da bir Arap doktoru olan Rhazes’e uzansa da, kullanım MS 575 yıllarında başlar. Bazı araştırmacılara göre kahve adının kahvenin üretim beşiği olan Güneybatı Etiyopya’nın Kaffa şehriyle ilgisinden geldiği tahmin edilmektedir. Farklı düşüncelere göre ise Arapçada şarap anlamında kullanılan kahva zamanla “kahve”ye dönüşür. Kahve, Yemen’den Mekke ve Medine’ye oradan 15. yy. sonunda seyyahlar vasıtasıyla İran, Mısır, Türkiye ve oradan Avrupa ülkelerine yayıldı.

2. Osmanlı'nın Kahveyle Tanışması

Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu’na gelişi konusunda iki rivayet vardır. Birincisine göre, 1554 yılında Suriyeli iki girişimci tarafından İstanbul’a getirilir. Diğer rivayete göre Yemen Valisi olan Özdemir Paşa kahve çekirdeklerini İstanbul’a getirir ve onun sayesinde saray kahveyle tanışır. Saray teşkilatına “kahvecibaşı” tahsis edilir. Günden güne daha fazla önem arz ediyordu ki, padişahın içeceği kahvenin suyu bile özel olarak Eyüp tepesi civarındaki Gümüşsuyu’ndan getiriliyordu.

3. Tahmis Sokak

İstanbul'un şehir hayatına kahvehanelerle damga vuran kahve, bir sokağa da kahve pişirilen yer anlamına gelen Tahmis kelimesiyle adını verdi. İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk kahvesinin ünü başka diyarlara ulaştı.

4. Avrupa serüveni

Osmanlı’nın Fransa’ya 1669’da elçi olarak atadığı Kolbaşı Müteferrika Süleyman Ağa’ydı. Süleyman Ağa ile ilk kez bir Osmanlı erkeğini gören Avrupalılar, süpergücün temsilcisi olan bu kişiye daha yakın olabilmek, hatta ona benzemek için birbirleriyle adeta yarıştı. Fransa Kralı XIV. Louis bile buna kendini kaptırmış olacak ki Süleyman Ağa’yı elmas süslü bir kıyafetle karşıladı, onuruna eşi benzeri görülmemiş bir davet verdi. Kralın düşük rütbesini sonradan öğrendiği Osmanlı elçisini mutlu etmek için yaptıkları o kadar gülünçtü ki Moliere ‘Kibarlık Budalası’ isimli eserini bu olayı anlatmak için yazdı. Sohbetiyle herkesi kendine bağlayan Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa sayesinde Fransızlar Türk kahvesiyle tanıştı.

5. Türk Kahvesi Gibi Kahvehaneler de Avrupa'da

Kahvehane kültürünün batıya taşınmasıyla ilgili bir rivayette de Osmanlı’nın Avusturya ile olan sık münasebetleri sırasında (Muhtemelen Viyana kuşatması esnasında) tercümanlık göreviyle Osmanlı çadırında bulunan Leh Yahudisi Kolschitzky, kahve ile burada tanışır ardından Osmanlı’dan alınan ganimetler arasında herkesin deve yeme zannetiği kahve çuvallarını satın alarak bugün Viyana’nın yerel kahvesi olarak bilinen Melange kahvesini bulur ve şehirde ilk kahvehaneyi açar.

6. Kurukahveci Mehmet Efendi

Sanatçılarla dolup taşan kahvehaneler ve kahvenin ilham verdiği eserlerle kahve tam bir kültür halini alır. Bir kültürün yanında ayrıca ticari bir kaynak da olan kahveye İstanbul'da baba mesleğiyle 1871 yılında işin başına geçen Mehmet Efendi, çiğ kahveyi kavurup dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlar. Böylece İstanbul Tahmis Sokakta taze kavrulmuş, kahvenin kokusu da çevreye yayılır. Kahveyi öğüterek ilk kez hazır olarak kahveseverlere sunan Mehmet Efendi, bu yenilik ve kolaylıkla kısa sürede tanınarak “Kurukahveci Mehmet Efendi” olarak anılır.

7. Günlük Hayatımızda Türk Kahvesi

İngilizlerdeki çay saati geleneği gibi, Türk kahvesinin içilmesi hususunda da bir zaman kavramı oluşur. Genellikle sabah ve öğlen öğünleri arasında içilir. Türkçe günün ilk öğünü anlamına gelen "kahvaltı" sözcüğü kahve içimi öncesi yenen şeyler demektir. Günlük hayatımızda Türk kahvesi; arkadaş sohbetlerine refaket eder, işlerin azaldığı saatlerde yorgunluğu alır, kız isteme meclislerinde vazgeçilmezdir, köpüksüz olması hoş karşılanmaz. İslami olarak uygun bulunmasa da gelecek adına çıkarımlarda bulunmak için kahve falı bakma toplumumuzda hayli yaygındır. En önemli ifadeyle; kırk yıllık hatrı olan Türk kahvesi birçok sebeple hayatımızın merkezine oturmuştur.

7 adımda bol köpüklü Türk kahvesi yapın!

En keyifli anların içeceği Türk kahvesi doğru yöntemlerle yapıldığında tam lezzetini veriyor. İşte Türk kahvesi yapılışının sırları...

Türk kahvesi kültürümüzün vazgeçilmez değerlerinin başında geliyor. Osmanlı döneminden bu yana tadıyla, kokusuyla, sunumuyla, içimiyle hep benzersizdir. Tatlı sohbetlere eşlik eder, güzel yemeklerin üstüne içilir, tek başınıza keyif yapacağınızda yanınızda olur, kız isteme törenlerinin de en önemli detayıdır. Türk kahvesini bu kadar özel yapan en önemli unsur ise köpüğüdür. İşte bol köpüklü bir Türk kahvesi yapmanın sırları:

1. Öncelikle her fincan için iki çay kaşığı kaşığı Türk kahvesi, cezveye koyulur. Kahvenin olabildiğince taze çekilmiş olması önemlidir, uzun süre beklemiş veya ağzı açık rutubetlenmiş kahveyi kullanmamanızı öneririz.

2. Daha sonra her fincan için yeterli miktarda su koyulur. Kullanacağınız suyun içme suyu olması da önemlidir. Çünkü klorlu çeşme suları kahvenizin tadını bozabilir. Eğer kahvenizin daha köpüklü olmasını istiyorsanız buzdolabından çıkmış soğuk su daha da etkili olacaktır.

3. Ardından istenilen şeker miktarına göre küp veya toz şeker eklenir. Türk kahvesinde herkesin şeker tercihi farklıdır. Sade kahveye hiç şeker atılmazken; az şekerli kahveye yarım, orta şekerli kahveye 1, şekerli kahveye ise 2 küp şeker atılır.

4. Hepsini ayarlayıp cezveye koyduktan sonra ateşe vermeden önce bütün malzemeler iyice karıştırılır. Kahvenin olduğu gibi kaşığın da rutubetsiz olmasına dikkat edilmelidir.

5. Bir sonraki önemli detay kahvenin kısık ateşte pişirilmesidir. Eğer harlı ateşte pişerse özünü almadan hemen kaynayabilir. Bu yüzden mangalda pişen kahve en güzel kahvedir. Bir önemli detay da karıştırmamaktır. Çünkü ocağa koyduktan sonra karıştırırsanız kahvenizin köpüğü olmayabilir.

6. Tam kaynama zamanı gelen kahve ocaktan alınır. Çünkü çok beklenirse kaynayan köpük geri sönebilir. Fakat, ocaktan alınan kahve hemen fincanlara boşaltılmaz. Önce kaşıkla üstünde biriken köpükler fincanlara dağıtılır ve daha sonra tekrar ateşe koyulur. Bir dahaki taşımında fincanlar yarısına kadar olabildiğince köpükle olmak üzere doldurulur.

7. En son ateşe koyulup tekrar kaynayınca alınan kahve fincanlara eşit olarak dağıtılır. Kahveyi fincanın kenarından dökmeniz de önemlidir. Direkt ortasından dökerseniz kahvedeki köpüğü dağıtıp istediğiniz köpüklü görünümü elde edemeyebilirsiniz.

Afiyet Olsun!


YORUM YAP
Bu Haberde İlginizi Çekebilir

kapat

İLETİŞİM

formu

KÜNYE

Şehrehayatver Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Hasan Seçim

İrtibat Yeri:

Telefon:

E-posta

merhaba@sehrehayatver.com
Fotograf gönderecekseniz (jpeg,png) seçiniz, Etkinlik haberi gönderecekseniz (Pdf, doc) ekleyebilirsiniz.