Mevsim kış, hava buz gibi. Güneş çabucak batıyor, geceler upuzun. Henüz 9 – 10 yaşlarındasınız, evinizde oturuyorsunuz, saat sekizi, dokuzu geçmiş… Sokaktan bir ses gelir uzaktan uzağa… “Booozaaa! booozaa!”. Birden herkesin sakin sakin oturduğu evde bir koşuşturmaca başlar, anlam veremezsiniz çocuk aklınızla. Bir aceleyle boza konacak bir kap bulunur, aman bozacıyı kaçırmayalım diye birisi pencerede erketede bekletilir, bardaklar hazırlanır, evde yeterince tarçın var mı kontrol edilir, leblebi de varsa ne âlâ. Eh, boza içeceğiz, olsun o kadar değil mi?
Evdeki boza keyfi böyle başlar ama bu keyfi bir de yerinde yani Köprübaşında bulunan Karakedi Bozacısında, üzerine mis gibi tarçın serpilmiş bir bardak boza içmenin keyfi başkadır.
İlginç bir lezzettir boza, içildiğinde kişiden kişiye değişen tepkiler alırsınız. Kimisi çok sever, bayılır, kimisi o tatlı-ekşi tadından hoşlanmaz, kimisi çocukken sevmediği boza lezzetini büyüdükçe yeniden keşfeder ve içtikçe içmek ister. Aslında gevşek bir puding kıvamındaki boza için “içmek” fiilini kullanmamalı belki de. Çünkü Karakedi Bozacısı’na gidip bir bardak boza aldığınızda yanında size bir de plastik kaşık veriyorlar, bozanızı kaşık kaşık “yiyesiniz” veya bardakta kalanı sıyırasınız diye. Bu koyu kıvamı ve bugün bildiğimiz lezzetiyse Karakedi Bozacısı’nın işletmesini yapan Vedat Ürersoy 60 yıldır bozadaki aynı lezzet ve standardı korumak için titizlikle uğraş verdiğini iyi biliyoruz. Özellikle ham maddesi olan yerli mısırın (hibrit) yani “genetiği değiştirilmemiş mısır” olanını Eskişehir yöresinde özel olarak yetiştiren üreticiden temin ediyor. Üretimde yerli mısır yanında Eskişehir Şeker Fabrikasının şeker pancarından elde edilen şekeri ve bu şehrin has Kalabak suyu kullanılıyor. Öyle; tatlandırıcı, katkı maddesi veya mısır şurubu glikoz veya genetiğiyle oynanmış mısır bu mekana asla girmiyor. 60 sene önce ne kullanılıyorsa aynen sürdürmesi, bu doğal bozayı, aynı lezzetiyle müşterilerinin daha çok tercih etmesini sağlıyor.

Boza, darı irmiği, su ve şekerden yapılan mayalı bir içecek. Mayalı olduğu için de fermantasyonu sürekli devam ediyor. Bu nedenle bozayı çok bekletmeden içmek gerekli. Bekletmeden içmenin bir faydası da devamlı mayalanan bozanın tadının mayalandıkça ekşileşmesinin önüne geçmiş olmak. “Bozayı ekşi seviyorum ben” diyorsanız durum başka tabii. Mayalı her içecek gibi boza da içinde gıda bakterilerinin yaşadığı faydalı bir içecek. Faydaları da öyle küçümsenecek gibi de değil. İçinde A ve B vitaminlerinin dört türü ile C ve E vitaminleri bulunuyor, hamile veya emziren annelere süt yaptığı için tavsiye ediliyor, mayalanırken ortaya çıkan laktik asit hazmı kolaylaştırıyor. Abartmış gibi olmayalım ama her derde deva neredeyse.
Küçük bir tarihsel bilgi vermeden de geçemeyeceğim; Osmanlı’da içki yasağının hüküm sürdüğü dönemlerde akşamcılar keyiflerini boza, diğer adıyla “Tatar bozası” içerek sürdürürlermiş. Darı ve şeker birlikte mayalandıkça alkolleştiği için belli bir süre bekletilmiş boza insanı çarpar, sarhoş edermiş. Eh, yakayı ele verince işin kılıfı da hazır, “İçki içmiyoruz ki canım, alt tarafı boza içiyoruz. Bozadan ne olacak değil mi?”
